ölüm dediğin gecikmek bazen bir trene
trenlerin de kalbi var
ağaçların evlerin gökyüzünün
bir kalbi var guk-gu, guk-gu
ötüp duran duvar saati
üç-beş, yirmi üç-yirmi dört
üstüme kendini ört
çok bekledim elim sende
de ki ölmüşüm unutma ölümü öp
hoşgelmişim rüya hatıra
bir deniz med cezir arasında
bir tay gibi gitmelere kıvrak
bir tavşan gibi öpülmeye istekli
bir geyik
çatallı boynuzlarında parıldayan ay
de ki ay’ın ardı orman
araya araya çıktımdı coğrafyadan
kendimi bıraktığım sınırda
anneler oğul büyütüyordu
ve dilsiz bir ağaç
dünyayı dinliyordu
bir dağ başı olmalıyım
rayları sökülmüş tren yolunu
alıp alıp koynuma
önce kendimi
sonra kendimi
arada bir kendimi
öldürmeliyim
ilk düdükle koş ikincide ileri bak
dur ve dinle
yok bulut yok güvercin yok
bir ağaca rüzgâr olmak
eteğini düzelt göğüs çatalını
kuşlara yem atmak yasak
levhasını boynuna as
uçurum durağındayız
ya uçmak ya uçmak
önce ağacın kalbi duracak
sonra gökyüzü
ipleri kopmuş salıncak gibi
sonra raylar söküle söküle
sonra deniz
kalbini bir dağa bırakacak
ama biz nasıl yaşayacağız hâlâ
koruktan reçel
yapma düşünü büyüterek nasıl
öleceğiz
sevgilim
hoş gelmişim rüya hatıra
sonra büyür oğullar ve kızlar da
guk-gu, guk-gu duvar saati
yirmi üç, yirmi dört
üstüme kendini ört
Akköy, Temmuz-Ağustos 2010
Çiğdem Sezer