21 Nisan 2008 Pazartesi

Sarmaşık Şiiri Üzerine

SARMAŞIK

yorgun atlar gibi geliyor
yaralı orman ağulu dağ
kar yüklenmiş dallar gibi geliyor
beni diyor, taşların arasında
bir su sesi gibi sakla
rüzgâr yemiş otlar gibi geliyor
açık kitap sararmış ekin
ateşe verilmiş tarlalar gibi geliyor
en güzel akşamı kuruyor
en güzel ay’a
en dar odayı
en geniş sokağa
en uzun nehri
en derin uçuruma
uzun sürmüş savaşlar gibi geliyor
kırık kemik, kesik kol, kınına
sığmayan hayat gibi geliyor
beni diyor, bir sarmaşık
gövdene tırmanır gibi kucakla
(Çiğdem Sezer, Çağdaş Türk Dili, Nisan 2005, sayı: 206)

Çiğdem Sezer’in “Sarmaşık” adlı şiirini okuyunca “Şiirin, güzelliği ve gücü bu işte bu işte!” dedim kendi kendime.

Günümüz şiiri üzerine bunca eleştirinin, daha doğrusu karalamanın yapıldığı, niceliğin çoktandır niteliğin önüne geçtiğinin dillendirildiği, Türk şiirinin tıkandığının her an ve ortamda söylendiği bir sırada, “Sarmaşık”ı okumak, çok sevindirdi beni. (“Şiir bahsi”ni bilenler, bu sevincin nedenini daha iyi anlayacaklardır.) Bu şiiri üç beş kez art arda okudum. Okurken, bir yandan da “Bu şiirin nesi beni bu kadar etkiledi, sevindirdi?” diye düşünmekten de kendimi alamadım.

İki ay boyunca şiirin yer aldığı Çağdaş Türk Dili dergisini çantamda taşıdım. Zaman zaman dergiyi açıp yeniden okudum şiiri. Ve sonunda, iki aydır “Sarmaşık”la birlikte kafamda dolandırdıklarımı kağıda dökmeye karar verdim. Bu yazı, o yazı işte.

“Sarmaşık”ı tekrar tekrar okumalarım sırasında fark ettim ki, bu şiir sondan başa doğru, aynı havada, şiirin “şiir düzeni” bozulmadan da okunabiliyor. (Ancak kırık dizeleri “yapıştırmak” gerekiyor. Ben de öyle yapıyorum şimdi.) İsterseniz, hep birlikte okuyalım şiirin bu biçimini:

SARMAŞIK
Bir sarmaşık/ gövdene tırmanır gibi kucakla
Beni diyor
kınına sığmayan hayat gibi geliyor
kırık kemik, kesik kol
uzun sürmüş savaşlar gibi geliyor
en derin uçuruma
en uzun nehri
en geniş sokağa
en dar odayı
en güzel ay’a
en güzel akşamı kuruyor
ateşe verilmiş tarlalar gibi geliyor
açık kitap sararmış ekin
rüzgar yemiş otlar gibi geliyor
taşların arasında bir su sesi gibi
sakla beni diyor
kür yüklenmiş dallar gibi geliyor
yaralı orman ağulu dağ
yorgun atlar gibi geliyor

Şimdi geçelim “Sarmaşık”(1) üzerine söyleyeceklerimize:
Diderot, coşkuyla ilgili olarak “Coşku olmazsa, ya gerçek düşünce çıkmaz ortaya; ya da rastlantı eseri yakalansa da, devamı gelmez... Şair coşku ânını hissedir. Ancak ondan sonra düşünceleri derinleşir.”(2) demektedir. “Sarmaşık” şiiri de coşku ânının hissedilerek yazıldığı bir şiir olarak ortada durmaktadır. Bu şiir, benzetme ögeleri üzerine temellendirilmiş bir şiirdir. On dokuz dizelik şiirde on dört benzetme kullanılmıştır. Şiirin ilk bölümünden itibaren benzetme ögeleri yoğun duyguların somutlaştırılma aracı olarak şiirin kurgusuna katılmıştır.
Birinci bölümdeki benzetmeler (yorgun atlar gibi, yaralı ormanlar gibi, ağulu dağ gibi, kar yüklenmiş dallar gibi), şiir öznesine, gelenin içinde bulunduğu çaresizliği ve aynı zamanda bu kişinin karşıdakine ulaşma isteğinin yoğunluğunu dile getirmek için seçilmiştir. Bölümdeki “yaralı orman” ve “ağulu dağ” benzetmelerindeki yenilik ise duygu gücünün arttırılmasına ve imgenin kurulmasına yardımcı olmuştur.

Birinci bölümün sonundaki iki dize, önceki üç dizide belirtilen çaresizliği sağaltmaya yönelik olarak kurulmuş izlenimi vermektedir. Çünkü “taşların arasında/ su sesi gibi” ifadesi sessizliği, dinginliği ve bir sığınma isteğini, sıcaklığını belirtmektedir.

Şiirini üçüncü bölümü, ikinci bölümdeki iki dizelik dinginliği silmekte, ilk bölümde olduğu gibi bir yaranın kabuğunu kaldırmakta ve çaresizliği yeniden hatırlatmaktadır. Bu bölümün ikinci dizesi, birinci ve üçüncü dizelerde alışılmış benzetmelerle kurulan olumsuz görüntünün tam ortasında umudu ve coşkuyu imlemektedir. Zira “açık kitap” ve “sararmış ekin” tamlamalarının çağrışımlarında, bilinçle hazırlanmış bir durumun sunulması görülmektedir.

Altı dizelik üçüncü bölümde, ikişerli dizeyle ve benzetme üzerine kurulu bir ruh dünyası çizilmektedir. Akşamın aya ve dar odanın geniş sokağa kurulması, gelen kişinin gelişiyle getirdiği iyimserliği ve coşkuyu verirken, en uzun nehrin en derin uçuruma kurulması, nehirle uçurum birleşmesinden kaynaklanan tedirginliği yansıtmaktadır.

Üçüncü bölümün son iki dizesindeki tedirginlik, dördüncü bölümün başında yerini karamsarlığa bırakmaktadır. Ancak ilk dizeyle başlayan karamsarlık, “kınına sığmayan hayat” tamlamasıyla, bir kibrit ateşinin harlaması gibi karamsarlıktan umuda, coşkuya bir sıçramayı gözler önüne sermektedir.

Şiirin son iki dizesi, doğadan bir varlığın (bitkinin, sarmaşığın) içinde bulunduğu bir benzetmeyle kuruluyor. Gelenin “bir sarmaşık gövdene tırmanır gibi kucakla”nması, kavuşma ânının muhteşem mutluluğunu ve iç coşkusunu dile getirmektedir. Bu dizelerdeki kurgu, “ayrılık” ile “kavuşmak”ın zıt kavramlar oluşuna itiraz edercesine bir bütünlüğü yansıtıyor.

“Şiirin coşku verici, etkileyici ya da düşündürücü olmasını sağlayan ve şairin kişisel imge, duygu, düşünce ve tasarımlarının okuyan/dinleyene başarıyla aktarılmasına olanak veren baş öğe, dilin kullanılışındaki ustalıktır.”(3) Çiğdem Sezer, “Sarmaşık”ta dili ustaca kullanan bir şairdir. Çünkü Çiğdem Sezer’in “Sarmaşık” şiiri, benzetmelerin imgeye dönüştürüldüğü ve kavuşma coşkusunun yalın sözcüklerle dile getirildiği, lirik sıfatını çok hak eden bir şiirdir.
-----------
(1) Çağdaş Türk Dili, Nisan 2005, sayı: 206
(2) Şiir Nedir? J-L.Joubert, Öteki Yayınevi, Ankara 1993, s.49
(3) Prof. Dr. Doğan Aksan, Şiir Çözümlemeleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, Haziran 2004, s.26
Fahrettin Koyuncu tarafından yazılmıştır.