30 sene önce o gece
12 Eylül 2010
Dursun Akçam darbeyi bir gün önceden haber almıştı. Yeşil pasaportu hazırdı. Valizi de... 11 Eylül akşamı hemen havaalanına gitti. Dış hat seferlerinin durdurulduğunu öğrendi. İzmir uçağında boş bir yer bulabildi. İzmir’e uçtu. Havaalanında bir grup gazeteciyle karşılaştı. Ecevit‘i bekliyorlardı. Ecevit’in danışmanının kulağına eğilip, “Yarın darbe var“ dedi. Sinirlendi danışman:
“Her Allah’ın günü aynı tevatür...” diye söylendi.
* * *
Ecevit’le buluşacaklardan biri de Süleyman Çelebi’ydi.
12 Eylül Cuma günü Trabzon’da “Demokrasi Mitingi“ yapacaklardı. DİSK adına kendisi konuşacaktı.
Giresun’da mola verip otele yerleştiler.
Sabah 05’te bir sendikacı arkadaşının telefonuyla uyandı.
“Başkan kalk; darbe oldu” diyordu arkadaşı...
Arayan sendikacının, genel sekreteri ile anlaşmazlığı vardı. Uyku sersemi güldü Çelebi:
“Hanginiz yaptı darbeyi“ dedi.
Karşıdaki ses ciddiydi:
“Öyle değil; çabuk radyoyu aç!”
* * *
TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu radyoyu açınca Kenan Evren’in sesini duydu. Darbeyi yapan general, isim vererek DİSK’i ve TÖB-DER’i suçluyordu.
O da, “Demokrasi Mitingi“ için Trabzon’daydı.
Dostları, hemen yurtdışına kaçmayı önerdi.
Kabul etmedi Gazioğlu; köyünde saklanmaya karar verdi.
* * *
Mülkiyeli Prof. Dr. Sadun Aren radyoyu açar açmaz eşiyle pencereye koştu.
Çevrede askerler vardı. Hemen çantasını hazırladı.
O sırada birkaç subay onların apartmana doğru yöneldi:
“Benim için geldiler” dedi Aren...
Her şeye hazırdı.
Lakin zil bir türlü çalmadı.
“Çantam elimde, hevesim kursağımda kaldı” diye espri yaptı.
* * *
DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk zili çalanlardandı. Karanlık günlerden birkaç gün uzaklaşabilmek için Ören’deki kooperatif evine gitmiş, gece bir kadeh rakı içip Zülfü Livaneli’nin, “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz“ türküsünü söylemişti.
Oysa olmuştu bile...
Şafak sökmeden kapısı çalındı. Askeri bir cemseye bindirilip hakaretler eşliğinde Hasdal Kışlası’na götürüldü.
* * *
Zülfü Livaneli, kendisini dinleyen devrimcilerin başına gelenleri Almanya’da radyodan öğrendi. Günlerdir dillerde gezen söylentinin gerçek olduğunu anladı.
Bitti sandığı sürgün, yeni başlıyordu.
* * *
Yazar A. Kadir o gece Alman şair Brecht’in şiirleriyle sabahlamıştı.
Evi basan askerler, kitaplarını, şiir defterlerini, “suç aleti” diye topladı. Kendisini de bir cemseye bindirerek Samandra’daki kışlaya götürdüler. Kapatıldığı hücrede hayatın hazırladığı tesadüfü düşündü:
Nazım’ın şiirleri yüzünden Kara Harp Okulu’ndan atılmış, Nazım’la birlikte yargılanmıştı.
Askeri okuldan sınıf arkadaşı olan adam, şimdi televizyonda “yönetime el koyduğunu“ açıklıyor ve o ise bir kez daha şiir yüzünden hapse atılıyordu.
* * *
Bu anekdotları, Çiğdem Sezer ile İbrahim Dizman’ın “30 yıl 30 Hayat” (İmge, 2010) kitabından aldım.
Nazi kurbanı Yahudiler, soykırımdan ancak 30 yıl sonra konuşabilmişler.
Biz de ancak 30 yılda sökebildik dilimizdeki mührü...
Ve konuştukça döktük, içimizde biriken zehri...
Anlatalım; ki bu utanç bir daha yaşanmasın...
CAN DÜNDAR- MİLLİYET GAZETESİ
19 Eylül 2010 Pazar
Muamma şiiri üzerine..
* ELİF TANRIYAR / EDEBİYAT/ SABAH GAZETESİ
* 07.09.2010
Bu hafta yine yeni sezonun öne çıkan kitaplarından bahsedecektim. Ama Yapı Kredi Yayınları'nın aylık edebiyat dergisi kitaplık'ın eylül sayısında rastladığım bir şiir her şeyi değiştirdi. Plansız programsız bir sokağa sapıp bambaşka bir gün geçirmeniz misali, dergide Çiğdem Sezer'in Muamma adlı şiirine rastladım ve bu yazı bambaşka bir hal alıverdi. "Benden sana çok yol var ağaçlar kalp ağrısı" diyerek başlıyor Muamma. Bu dizeler, Jack Kerouack'ın Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Yeraltısakinleri adlı kült romanını anlatıyor bir anlamda. Kerouack, bu kez San Fransisco'nun '50'lerin entelektüel çevrelerinde geçen bir aşk hikâyesi anlatıyor. Bir tür uzun şiir, güzelleme veya bir ağıt olarak da nitelendirebileceğimiz romanda, bir 'negro', yani siyahi olan Mardou adındaki güzel bir kadınla, Kanada asıllı bir yazarın, dönemin bohem çevrelerinde geçen şiddetli ve bir o kadar da melankolik aşkını, yoğun otobiyografik detaylar eşliğinde dile getiriyor Kerouack.
HİSLİ SORULARA BİLİMSEL YANITLAR
Yine şiire dönelim: "Bir yolum sana çıkıyorum kar yolları kapatmış" diyor, bu kez bir başka dize. Âşık olmanın farklı halleri olsa da, her aşığın ortak amacı, yolunu ona çıkartmak değil mi zaten? İletişim Yayınları'ndan çıkan Âşık Olmak-Sevgililerimizi Neye Göre Seçeriz adlı kapsamlı bir inceleme kitabı, aşka dair pek çok soruyu bilimsel açıdan cevaplamayı hedefliyor. Bir çift terapisti olan Ayala Malach Pines, Âşık Olmak'ta aşk deneyiminin kapsamlı bir çözümlemesini yapıyor. Romantik aşkın kodları nelerdir? Engeller aşkı kamçılar mı? Aşkın gözü gerçekten kör müdür? Âşık olma ihtimalini artırmanın yolları var mıdır? Uzun süreli ilişkilerin sırrı nedir? Kitap bu gibi soruların cevabını ararken, mitolojiden edebiyata, resimden sinema ve eğlence dünyasına kadar geniş bir yelpazeden seçilmiş örnekler ışığında, kime, neden ve nasıl âşık olduğumuz sorusunun izini sürüyor. Âşık Olmak, aşka dair pek çok soruyu cevaplaması açısından iyi bir kaynak, ama kısacık bir şiir de cilt cilt kitapların yerini tutabiliyor zaman zaman. Tıpkı Muamma'nın son dizeleri gibi: "kim çözer aramızda git gel bir muamma/çözülmedik bir şey kalsın ortada/adını biz verelim bizden olma/bir şey, dönüyor, sevgilim, adı Dünya"
* 07.09.2010
Bu hafta yine yeni sezonun öne çıkan kitaplarından bahsedecektim. Ama Yapı Kredi Yayınları'nın aylık edebiyat dergisi kitaplık'ın eylül sayısında rastladığım bir şiir her şeyi değiştirdi. Plansız programsız bir sokağa sapıp bambaşka bir gün geçirmeniz misali, dergide Çiğdem Sezer'in Muamma adlı şiirine rastladım ve bu yazı bambaşka bir hal alıverdi. "Benden sana çok yol var ağaçlar kalp ağrısı" diyerek başlıyor Muamma. Bu dizeler, Jack Kerouack'ın Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Yeraltısakinleri adlı kült romanını anlatıyor bir anlamda. Kerouack, bu kez San Fransisco'nun '50'lerin entelektüel çevrelerinde geçen bir aşk hikâyesi anlatıyor. Bir tür uzun şiir, güzelleme veya bir ağıt olarak da nitelendirebileceğimiz romanda, bir 'negro', yani siyahi olan Mardou adındaki güzel bir kadınla, Kanada asıllı bir yazarın, dönemin bohem çevrelerinde geçen şiddetli ve bir o kadar da melankolik aşkını, yoğun otobiyografik detaylar eşliğinde dile getiriyor Kerouack.
HİSLİ SORULARA BİLİMSEL YANITLAR
Yine şiire dönelim: "Bir yolum sana çıkıyorum kar yolları kapatmış" diyor, bu kez bir başka dize. Âşık olmanın farklı halleri olsa da, her aşığın ortak amacı, yolunu ona çıkartmak değil mi zaten? İletişim Yayınları'ndan çıkan Âşık Olmak-Sevgililerimizi Neye Göre Seçeriz adlı kapsamlı bir inceleme kitabı, aşka dair pek çok soruyu bilimsel açıdan cevaplamayı hedefliyor. Bir çift terapisti olan Ayala Malach Pines, Âşık Olmak'ta aşk deneyiminin kapsamlı bir çözümlemesini yapıyor. Romantik aşkın kodları nelerdir? Engeller aşkı kamçılar mı? Aşkın gözü gerçekten kör müdür? Âşık olma ihtimalini artırmanın yolları var mıdır? Uzun süreli ilişkilerin sırrı nedir? Kitap bu gibi soruların cevabını ararken, mitolojiden edebiyata, resimden sinema ve eğlence dünyasına kadar geniş bir yelpazeden seçilmiş örnekler ışığında, kime, neden ve nasıl âşık olduğumuz sorusunun izini sürüyor. Âşık Olmak, aşka dair pek çok soruyu cevaplaması açısından iyi bir kaynak, ama kısacık bir şiir de cilt cilt kitapların yerini tutabiliyor zaman zaman. Tıpkı Muamma'nın son dizeleri gibi: "kim çözer aramızda git gel bir muamma/çözülmedik bir şey kalsın ortada/adını biz verelim bizden olma/bir şey, dönüyor, sevgilim, adı Dünya"
GECE; NİHAYET ÇİÇEĞİ-Çiğdem Sezer
bu karanlık fazla
gece, kendini bir şey sanıyor
toplanmış kurtlar kuşlar, işte oradabir avlu; gölgeleri ağırlıyor
kalkın bize gidelim. yağmur oluruz
cem-i cümle bir yetimigiydirir doyururuz kalkın bize…
hepimiz bir yetim oluruz
kuzuları dağdan bayırdan
gün yorgunlarını ihanet vurgunlarını
boynu aşka uzamışları uykusuzları
böyle az oluruz, susmalara dil
çekiliriz, yokluğumuz konuşur
bu karanlık fazla, bu duvar kapı
ateşi çatlatan kırmızı gecenin nabzı
bir bir yoklamalı mezarları
ölüleri yoklamalı
aşk gibi bir nihayet çiçeği yakalarına
ölmeden az önce aşık olmalı
kalkın bize gidelim gecenin beyaz topuklarından
sonra dağılırız herkes kendi ağrısına
ama mutlak uğuldayan bir ormanve kurtlar kuşlar cem-i cümle
intikam gibi susarız uyuyanlar duymaz
gökyüzü örter üstümüzü de
yetimlerden yetim beğeniriz kimsesizliğimize…
kalkın bize; gölgelerin öpüştüğü dehlize…
Çiğdem Sezer
gece, kendini bir şey sanıyor
toplanmış kurtlar kuşlar, işte oradabir avlu; gölgeleri ağırlıyor
kalkın bize gidelim. yağmur oluruz
cem-i cümle bir yetimigiydirir doyururuz kalkın bize…
hepimiz bir yetim oluruz
kuzuları dağdan bayırdan
gün yorgunlarını ihanet vurgunlarını
boynu aşka uzamışları uykusuzları
böyle az oluruz, susmalara dil
çekiliriz, yokluğumuz konuşur
bu karanlık fazla, bu duvar kapı
ateşi çatlatan kırmızı gecenin nabzı
bir bir yoklamalı mezarları
ölüleri yoklamalı
aşk gibi bir nihayet çiçeği yakalarına
ölmeden az önce aşık olmalı
kalkın bize gidelim gecenin beyaz topuklarından
sonra dağılırız herkes kendi ağrısına
ama mutlak uğuldayan bir ormanve kurtlar kuşlar cem-i cümle
intikam gibi susarız uyuyanlar duymaz
gökyüzü örter üstümüzü de
yetimlerden yetim beğeniriz kimsesizliğimize…
kalkın bize; gölgelerin öpüştüğü dehlize…
Çiğdem Sezer
15 Eylül 2010 Çarşamba
Muamma-Çiğdem Sezer
MUAMMA
benden sana çok yol var ağaçlar kalp ağrısı
sadakat dediğin havuzda bir yaprak sarı mı sarı
başka dilde bir şey bu devrik cümlem ana dilim
bende duyup sende söylediğim
diyelim bir okul dağıtmış karneleri hâl ve gidiş berbat
bir yolum sana çıkıyorum kar yolları kapatmış
Kuzey mi desem Doğu mu yönümü şaşıralı çoktan
o gün bu gün havada daireler çizen bir kuş
çatımda konaklıyor her akşam
senden aşağısı çıkmaz sana gelsem trafik yoğun şehrin caddeleri
üstüme üstüme farlar neonlar
çocuklar mı acıkmış masada solgun bir gül
senli bir ayna hangi pencereye baksam
necatigil’den bu yana bütün evler akrabam
mülk yok ten solgun canım dar
balkonda bir saksı ve kurumuş sardunyalar
alyuvarlarım azalmış solgunluğum bundan
yazdan çıkmış da kışa girmemiş gibi
bir muammayım kendime bir geçit
istediler verdim boynum ellerim ruhum
onlarındı kimdiler hiç bilmedim
bu kemer Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
sık sık nereye kadar gövde tükendi
bak muamma dedim şimdi kızarlar
uzun kara bıyıklı Türk erkekleri
kısa güne kârdır diye karanlığı saklarlar
uzun boyluydu babam ve bıyıklı ve kara
ama kızmazdı kelimelerim ortalığa saçıldığında
annemse yazılmamış bir romanın yaşayan kahramanı
ben bu yüzden çok şaşırdım hayata çıktığımda
toparlan ve sakla kendin olan ne varsa
içimi bir ağaca döktüm denize girdim hayat
böyle bir şey olmalı sözünü ilk ona söyledim
bir de sana kalp ağrım şimdiki zamanım
ve öncem sonram kundağım ve kefenim
baktım olmuyor dünya ikimize az
sana kendimde bir oda verdim
kulakları çınlasın Virginia
kendine ait bir oda, dediğinde sandık ki duvar kapı menteşe
yokmuş hayalmiş evler istim üstünde
mülküm bedenim seni sevdikçe çoğalıp genişledim
uzun muydun bıyıkların var mıydı kara
adın mıydı ben yokken sen
kimdin sevgilim?
benden sana çok yol var çıkarsan kaybolursun
adını unuttuğunda kapımı tıklat
varlığım vardığındır, orda seni bulursun
kim çözer aramızda git gel bir muamma
çözülmedik bir şey kalsın ortada
adını biz verelim bizden olma
bir şey, dönüyor, sevgilim, adı Dünya
Çiğdem Sezer
Kitaplık Eylül 2010
benden sana çok yol var ağaçlar kalp ağrısı
sadakat dediğin havuzda bir yaprak sarı mı sarı
başka dilde bir şey bu devrik cümlem ana dilim
bende duyup sende söylediğim
diyelim bir okul dağıtmış karneleri hâl ve gidiş berbat
bir yolum sana çıkıyorum kar yolları kapatmış
Kuzey mi desem Doğu mu yönümü şaşıralı çoktan
o gün bu gün havada daireler çizen bir kuş
çatımda konaklıyor her akşam
senden aşağısı çıkmaz sana gelsem trafik yoğun şehrin caddeleri
üstüme üstüme farlar neonlar
çocuklar mı acıkmış masada solgun bir gül
senli bir ayna hangi pencereye baksam
necatigil’den bu yana bütün evler akrabam
mülk yok ten solgun canım dar
balkonda bir saksı ve kurumuş sardunyalar
alyuvarlarım azalmış solgunluğum bundan
yazdan çıkmış da kışa girmemiş gibi
bir muammayım kendime bir geçit
istediler verdim boynum ellerim ruhum
onlarındı kimdiler hiç bilmedim
bu kemer Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
sık sık nereye kadar gövde tükendi
bak muamma dedim şimdi kızarlar
uzun kara bıyıklı Türk erkekleri
kısa güne kârdır diye karanlığı saklarlar
uzun boyluydu babam ve bıyıklı ve kara
ama kızmazdı kelimelerim ortalığa saçıldığında
annemse yazılmamış bir romanın yaşayan kahramanı
ben bu yüzden çok şaşırdım hayata çıktığımda
toparlan ve sakla kendin olan ne varsa
içimi bir ağaca döktüm denize girdim hayat
böyle bir şey olmalı sözünü ilk ona söyledim
bir de sana kalp ağrım şimdiki zamanım
ve öncem sonram kundağım ve kefenim
baktım olmuyor dünya ikimize az
sana kendimde bir oda verdim
kulakları çınlasın Virginia
kendine ait bir oda, dediğinde sandık ki duvar kapı menteşe
yokmuş hayalmiş evler istim üstünde
mülküm bedenim seni sevdikçe çoğalıp genişledim
uzun muydun bıyıkların var mıydı kara
adın mıydı ben yokken sen
kimdin sevgilim?
benden sana çok yol var çıkarsan kaybolursun
adını unuttuğunda kapımı tıklat
varlığım vardığındır, orda seni bulursun
kim çözer aramızda git gel bir muamma
çözülmedik bir şey kalsın ortada
adını biz verelim bizden olma
bir şey, dönüyor, sevgilim, adı Dünya
Çiğdem Sezer
Kitaplık Eylül 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)