20 Ocak 2008 Pazar

Koza Dergisi

Çiğdem Sezer
Söyleşi


Koza: Rebia: “Kapalı Gişe Hüzünler” adlı üçüncü kitabınızdaki “Oyun” adlı şiirinizde
“ah herkesi aldattım, en çok kendimi, kabuğumda diş izleri” diyorsunuz. İnsanın kendine oynadığı oyunlar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Şair şiirini oluşturmak için kendiyle oyunlar oynar mı, kelimelere ip atlatır mı? Yazmak biraz da oynamak mıdır?

Ç. Sezer: Sadece yazmanın değil, hayatın kendisinin de bir oyun olduğunu düşünürüm ben. Ve biz bu oyunu hiç bitmeyecekmiş gibi algılıyoruz. Sanırım en büyük yanılgılarımızdan biri de bu. Oysa her şey gibi hayat da bitecek, bitmeli. En azından insan için. Sonsuz olan tek şey, sonsuzluğun kendisi değil mi? ‘Oyun’dendiğinde, önemsiz, ciddi olmayan bir şey gibi algılanıyor; oysa hayat ne kadar ciddi ve önemli ise, oyun da en az o kadar önemli ve ciddi. Freud ‘oyunun karşıtı ciddi olan değil, gerçek olandır’ der. Hayatın kendisinin bir oyun olduğunu düşünen insan, elbet bazı müdahalelerde bulunur bu oyuna. Yazmak da bu müdahalelerden biri. Kendime oynadığım oyunlar bu müdahaleyi kapsar; kelimelerle müdahale etmek, kendime ve hayata… Oyun da, yazmak da varoluşsal bir hoşnutsuzluktan alır kaynağını; oyun içerisinde yeni yeni deneyimler edinir insan. Yeni hazlar, heyecanlar, hayata dair farklı girdiler edinir birey, oyun yoluyla. Yaşanmışlık adına daha yüksek deneyim biçimleri için girilen arayışlar doğurmuştur estetik yazım biçimlerini. Şiir de en üst düzeydeki deneyim biçimlerinden biridir; felsefe gibi, bilim gibi…
Soruda alıntı yaptığınız şiir, “belki ölürüm, sökerler kılıfımı / Üç beş sözcük hepsi, dökülür / yağmur yağıyordur –mutlaka- / katilim benimle gömülür” diye devam eder .

Anlaşılacağı gibi, aslında farkında olmanın verdiği bir duygudur, söz edilen kendini aldatma durumu. Kendiyle ve kelimelerle oyun oynamaz şair; kelimeleri sahiplenerek kendinin kılar ve onlarla hayata karşı, hayatın içinden yeni bir oyun alanı yaratır. Bu anlamda evet, ‘yazmak, farklı bir oyun alanı yaratmaktır’ denilebilir; bilinç düzeyini yükseltmek, algı kapatisesini artırmak, olağanüstü yaşantı deneyimleri edinebilmek, beyni ve yüreği sürekli uyanık tutmak, böylece daha yaşanılır bir dünyayı hazırlamak, ona hazırlanmak için…

‘Kelimelere ip atlatmak’ sa, söz ettiğim ‘oyun’ bağlamının dışında, şairin tercihi ile ilgilidir ve bütünüyle biçimsel bir durumdur.


Koza: Rebia: Şiiriniz kaynağını nereden alıyor? Yüreğinizdeki küçük çocuk konuşunca şiir mi oluyor? Yoksa daha başka sancılı bir süreci mi var?

Ç.Sezer: Hayattan elbette; hayata uyumsuzluktan. Ama bu uyumsuzluk, kimilerinin sandığı gibi, sürekli bir mutsuzluk hali değil. Bir önceki soruda değindiğim, yetinmeme, daha farklı ve yüksek deneyim biçimleri bulma, yüreği onlarla uyarma, beyni uyanık tutma durumu, arzusu. Herkesin bir örnek yaşamlar sürdürdüğü bir ortamda, farklı yaşantıları oluşturabilme, yazı yoluyla da olsa. Keşke yürekteki çocuğun konuşması yeterli olsaydı! Elbette öyle bir çocuğu kendinde gezdirmeyi bilebilmeli insan, ama o çocuğun söylediklerini biçimlendirmek, tartmak, kimselerin söylemediği gibi, kimselerin anlatmadığı gibi anlatmak- yazmak da gerekli. Bu da, epeyce çalışmayı gerektiren bir durum.

Koza: Rebia: Beş adet şiir kitabı yayınlamış bir kadın şair olarak, Türkiye’deki kadın şairlerin duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce, Türkiye’de kadın şairler seslerini duyurabiliyorlar mı ya da var olan sesleri duyuluyor mu?

Ç.Sezer: Tüm şair kadınların duruşunu değerlendirmek, benim için birkaç açıdan olanaksız; öncelikle bireysellik ilkesine aykırı bulurum bunu. Kaldı ki, şiir gibi bireysel farklılıkların çok önemli olduğu bir alanda bunu yapmak, doğru olmaz. Kendi adıma bu tür toptancı değerlendirmeleri, bunun sonucunda varılan yargıları inandırıcı bulmam. Tersine, itici, hatta gereksiz gelir bana bu çabalar. Yazınsal eleştiri anlamında şiirimin didik didik edilmesine karşı koymam; ama, kişisel duruşumun toptancı değerlendirmeler içerisinde konu edilmesini kabullenmem. Tabii yapıyorlar bunu; ama, doğrusu onları ciddiye aldığımı söyleyemem. Şair kadınların seslerini duyurmaları konusunda son on yılda epey ilerleme olduğu açık. On - on beş yıl önce, kadından şair olmaz sözünü yüksek sesle söyleyenler, bugün içlerinden bile geçirmiyorlardır eminim. İsteseler de yapamazlar bunu; çünkü son yıllarda iyi şiirler yazan pek çok şair kadın var.

Koza: Rebia: Peki, anne kimliğiniz… Anne olmak, şiir duyarlılığınızı etkiliyor, şiirinize siniyor mu? Daha genel sorarsam; şiir cinsiyetten etkilenir mi?

Ç.Sezer: Özel olarak hayır; anne olmak ya da kadın olmak, şiiri bire bir etkilemiyor. Ne var ki, kadınlık da, annelik de, kimliği, kişiliği etkileyen özellikler. Yaşam biçiminiz, hormonlarınız, hayata bakışınız… Bunlar büyük ölçüde cinsiyetle ilintili durumlar. Böyle olunca, doğrudan olmasa da, şiire sinen etkileri olduğu tartışılmaz. Tabii fiziki ve maddi faktörlerden söz etmiyorum; kadının yoğun iş temposu, anneliğin gerekleri, zaman, beklentiler…vs. Şiir söz konusu olduğunda, bunları aşmak gerekiyor. Bu tür yakınmalar ya da mazeretlerle şiire ulaşılabileceğini sanmıyorum. Hiç değilse şimdilik, şair kadın, şiiri bu olumsuzluklarla götürmek, göğüslemek durumunda. Bu sözlerimden, kadın sorunlarına duyarsız olduğum anlaşılmasın, tersine, toplumsal kalkınmanın öncelikli sorunlarından biridir bana göre. Bu anlamda da gerek toplumsal duruş, gerekse şiire sinmiş öz açısında, şair kadının da gündeminde olmalıdır. Ki bu bağlamda benim de gündemimdedir. Ancak, bu sorunların tartışma alanı toplumsal platformlar olmalı, şiir değil.

Koza: Rebia: Şiir yarışmalarından bahsedelim. Siz çok ödüllü bir şairsiniz. Son olarak “Dünya Tutulması” adlı kitabınızla 2006 yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü aldınız. Şiir yarışmalarının şiire yön verişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ç.Sezer: Ödüller yön veremez ki şiire! Onlar sadece birer taltif, özendirme olabilir ancak. Ödüller konusunda pek çok şey söylenebilir. Çoğu da ödülleri olumsuzlayan sözler olur. Jüri seçiminden tutum da, ölçütlerin öznelliği, hatta taraflılığına kadar pek çok şey… Ne var ki, bazı durumlarda itici bir güç, motivasyon aracı olabiliyorlar. Şiir kitabı yayımlamanın zorluğu bilinir. Hele başlangıçta! Benim ödüllere katılmam, daha çok bu yüzdendir. Kitap basım ödüllü yarışmalara katıldım çoğunluk. Kitaplarımın çoğu da bu yolla yayımlandı. Yalnızca son ödüle( 2006 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü) yayımlanmış kitabım katıldı. Bir de, sonuçta insanız ve onure edilmek hoşumuza gidiyor. Hele o söylentilerin hiçbirine bulaşmadan, kalem ve yürek gücüyle gelmişse o onur!

Koza: Rebia: Şiir serüveninizde yolunuzun kesiştiğine inandığınız, sözcüklerinden etkilendiğiniz şairler var mı?

Ç.Sezer: Hangi şair, kendisinden önce gelmiş şairlerin sözcüklerinden etkilenmediğini söyleyebilir ki! Sonuçta kendine özgü bir sözcük hazinesi ve şiir biçimi oluşturur oluşturmasına ya, bu sürece gelinceye dek, yazılmış bütün şiirlerden ve onların her bir sözcüğünden bir şeyler alır, şair. Bazılarını seçer, benimser, bazılarını dışlar; ama her iki durumda da kendi şiir yapısını bu edinimlerle oluşturur. Bu anlamda ben de, yazılmış tüm şiirlerden, gelmiş geçmiş tüm şairlerden öğrenmek adına yararlandım elbette; ama Asaf Halet’in, Edip Cansever’in, Turgut Uyar’ın sözcüklerini daha yakın buldum kendime. Onların oyun alanını diğerlerinden fazla sevdim, diyelim.

Koza: Rebia: Türkiye’de şiirin yarınını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce genç şairler kendi poetikalarını oluşturuyorlar mı?

Ç.Sezer: Şiir, yaşamla at başı giden bir şey. Bir adım önde, yanında… Bu anlamda, şiirin değişimi, yaşamın değişimi ile ilintili. Bu da, insanın değişimi demektir. Yaşama eklenen ve yaşamdan eksilen her şey, şiire siner, sinmeli. İnsanın yarını nasılsa, şiirin yarını da öyle olacak diyelim. Ben, bu konuda karamsar değilim doğrusu. Evet, az okunacak, az satacak, zor yayımlanacak şiir; ama hep var olacak, kendine bir alan bulacak. Çünkü insanın doğasında var.

‘Genç şair’ diyoruz zaten, poetikası otursa, genç değil, usta derdik onlara. Tabii buradaki gençlik sadece yaşla ilgili değil. Sekiz on kitabı olan, ellileri bitirmek üzere, bitirmiş nice isim var, poetikası olmayan. Hatta şiiri olmayan. Ama yazıyorlar. Genç arkadaşlar iyi yazıyor. Teknolojiyi, çağın olanaklarını iyi değerlendiriyorlar. Gerçi kolay yayımlayabilme olanağı nedeniyle bazıları şiir olup olmadığına bakmaksızın yayımlıyor ürünlerini; ama, biliyoruz ki ayıklanacak bunlar. Geriye saf şiir olan kalacak.